Masiva

28 Şubat 2015 Cumartesi

Ağapo se

Sevgili Hüzün;


Hiç gitmez misin benden? Hiç ayrılmaz mısın yanımdan, yamacımdan. Şimdi birde kalbime uğrar oldun. Mutluluğu seninle taçlandırmak istemiyorum. Belki sana bencilce gelicek ama sen geldiğinde hayat duruyor, gözlerim doluyor ve ellerim kızarıyor. 
Sevmek meşakkatli iş evet. Bir anda çok mutluyken çok mutsuz edebilir sizi. 
Kalbime giden kapıları açtı Masiva Kralı.
 Ama çok gürültü yapıyor be hüzün. Üstüne bir de sen geliyorsun.
 Paylaşmak istemiyorum. Kıskanmak korumak ve sonsuza kadar benimle kalmasını sağlamak istiyorum. 
Çok sevmek her bir saniye hissetmek sevgiyi her bir saniye varlığına şahit olmak
bu benim diye bağırmak istiyorum. Bu mu? bu isteğim mi canımı bu kadar yakıyor?
Daha sana söyleyecek çok cümlem varken susuyorum. 
Çünkü kalbimde ki zihnime gönlüme kilit vuruyor hüzün.

 Gidiyorum.

17 Şubat 2015 Salı

Sevdaların En Güzeline

Yolculuklarin meşakkatini tartışacaktık. 
Yakınlığınca ikna olursun.  
"Herşeye değer onunla" dersin varış noktasında. 
O nokta rengimizi almıştır. 
Masiva'nin mavi gökyüzü gece aldığı hâl gibi ay ışığının vurduğu her bir noktada seni hissederdim. 
Gelirsin bana . 
Herkesin geri adım attığı ileriye gidemediği yolda açarsın kapılarımı. Aldırmazsın kapımızı girdikten sonra çalan sempatik görgüsüzlere.
Girişte Gayya kuyusuna atıp yaşadıklarımızı yeni yıllara dipsiz yankılarla bağlanırız. 
Korkusuzca geçtik algının kapılarından. 
Sonsuz Masiva'mizda sahiplen beni. 
Bak yaşıyor kayboluşa üzülenlerin günü. 
Parlıyor kıvrımlarda Ilhan Irem in krizalit Kristali. 
Dün eksiliyor yarın çoğalıyordu güneşim. 
Bir yarın da yaşıyoruz düne nazaran. 
Tanrılar diyarından lir düşüyor kırışıklara romans. 
Kimsenin var olmadığı Masivamizda ay ışığı işçiliğinin kuytusundayiz. 
En asil Kraliçe edasıyla lir çalıyorum sevdama.  
Birkez daha aşık oluyoruz. 
Kök meyvalı bir ağaç büyütüyoruz, sonsuza. 
Meleklerin havalandırdığı beyaz perdede gözlerimde ki acı film yok oluyor yanında. 
En güzel aşklara sonsuzluğa bizden sonra yaratılacak her bir ruhta Masiva'ya uğrayan her kalpte bizi görecekler. 


Sen varsan yanımda sonsuzca gülüşürüz tanrılara. 

En aşklı senfoni eşliğinde. 

5 Ocak 2015 Pazartesi

Siyah Kuğunun Futursuz Melodisi

Uzun bir süreden sonra yeniden yazmak geliyor içimden.
Kimseyle konuşamadıklarımı kelimelere dökmek istiyorum. 
İlk kar düştü bugün..

Zaman geçiyor.

Kalbim de gene bir isim yok.
Yıllar geçiyor sanırım yaşlanıcam ve kimse olmayacak.
Kimse dokunamayacak kadar uzak kalbime.
O yollara giriyorlar ama kalbime ulaşmadan geri dönüyor bir çoğu. 
Karın düşüşü 10.25 civarları yanımda kimsecikler yokken soluksuz hızlı adımlarla bir yolculuktaydım. 
İsterdim.. 
ilk kar düştüğünde elinden tutup sonsuza kadar düşücek olan tüm karları adıyabileceğim birini. 
Kör sevgili habersiz çağın tekliflerinden, 
Zambak bir aşk düşlüyor. 
Her seferinde düşüncelerimi çok dolduğumda çok mutsuz hissettiğimde dökerdim yazılara. 
Bugün sanırım çok karışığım. Kötü mü hissediyorum bilmiyorum ama boşluktayım gibi. Canım çok yanıyor ama gamsız gibi davranmaya çalışıyorum. 
Umursamıyormuş gibi. 
Hangi yolculuk geri getirir paylaşılan eksik sevgileri?
Göçmeden şu dünyadan bir babamı görmek isterim. 
Ya da isteyeceğim daha güzel birşey varsa bir aşk büyüsü yansıtmalıyım beyaz perdeye içi kıpırdaşsın seyircilerin . 
Eski karanlık sahneler girmesin düşlere.
Kimse kalmamış. 
Yapay yeşilliklerin yürek burkan sessizliğinden gitmişler. 
Biz  ise türlü çeşit hayvanlara dokunuyoruz. 
Saygısız- Acımasız.
Olmalı yanımda en güzel dokunaklı sevgiler. 
Evet bin türlü dert tasa var ağrı var başımda ama kalbim boş. 
Evet güven adında bir duygu eksik bünyemde yarım bırakıp giden baba yüzünden evet birçok        eksikliğim var
ama yüreğimin anlamsız atması daha acımasız. 
Robot gibi yaşamak mesela. 
Kime yazıyorum bunları. 
İlk kar düştüğünde kimi düşüneceğim?
Aldığım her bir nefesin anlamını kim arttırıcak. 
Minnettarım... 





Kapansın sahne.

27 Ekim 2014 Pazartesi

Hani Halifelik? Hani Latifelik?

Hayata karşı bir amacımız yoktu. Doğuyorduk ve karambole yaşayıp birgün ölecektik. Upuzun gibi görünen lâkin kısacık ömrümüzü dolu dolu geçiremiyorduk belkide. Yaşamak için çalışmak gerekiyordu. Daha iyi yaşamak için daha çok ve daha daha daha daha. Çalışarak geçilen zaman nasıl dolu dolu doyarcasına yaşanır? Mesela ders dinlemek. Ben dinlemiyorum şu an. Sadece yazı yazıyorum. Hayatta çok aktif hissettiğim zamanlarda olmuştu. Ama şu vakit çok halsiz ve güçsüzdüm. Kocaammaaann  siyahlığın içerisinde ki ufacık beyazlık, beyazlığın içerisinde ki ufacık siyahlık nasıl göze batıyorsa benim de mutlu hissettiğim nadir anlar gözüme batıyordu. Hasta Osmanlı Devleti'nin bile halifelik gücünün bir etkisi olmadığı Birinci Dünya Savaşında Arapların halifelik çağrısına cevap vermeyip çıkarlarını gözettiği dönemi anlatıyordu  hocamız. Ve durdurak bilmeden konuşuyordu. Ben bu hayatta gerçekten ne istiyordum? Dünyada ki , evrende ki yerim neydi? Gerçekten bihaber yaşıyordum. Hergün yenilenen hayallerim olumsuz çıksada pes etmiyordu hayal gücüm. İyi bir öğretmen olmak isterdim. Yaşlandığımda ziyaretime gelen sürekli halimi hatrımı soran , bir bayram sabahı kitaplığımın önünde durmuş ah ah diye iç geçirip geçmişe doğru bakarken hayat arkadaşımın sesiyle irkilmek istiyordum 'Hanım öğrencilerin seni ziyarete gelmiş' ..

Peki ben gerçekten bunu istiyormuydum? Yoksa geçici bir hayalmıydı benim için? Ailem için kimdim? Arkadaşlarımın gözünde neydim? İnsanların iki yüzü olucaksa neden tek bir bedene sahiplerdi? Gerçek kişilik neydi? 

'Duygusuzsun' 'Aşık olabileceğini sanmıyorum' '50 yaşında ancak birine aşık olursun' diyen arkadaşlarım gerçek aşkı yaşamışlarmıydı? Gerçek aşk varmıydı? Benim okuduğum kitaplarda gerçek aşk vardı. Evet aşık olmadım hiç. Aşık olmanın tanımını biliyordum. Hissiyat olarak bilmesem de evleneceğim insanın ilk ve son aşkım olmasını istiyordum mesela. Tek bir kişiye aşık olmak istiyordum. Aşık olduğum erkekten başka kimse görünmesin istiyordum gözüme. Bana duygusuz diyen insan aşktan anlamaz diyen insanlar gibi bir yandan sevgilimle mesajlaşırken bir yandan diğer erkekleri kesmek istemiyordum. Aşık olduğumda tüm erkeklerin varlığı bitmeliydi. Sami Yusuf'un bir lafı vardı ' Ben eşimle tanıştığım gün tüm kadınların cenaze namazını kıldım' İş bir tek ben de bitmiyormuş demek ki..

Büyük İskender'in Roxane'ye olan aşkı gibi tüm doğuyla batıyı sevdası için birleştirdiği gibi sevmeliydi , Atilla'nın N'Kara 'ya olan sevdası gibi sonsuzluğa gitmeliydi kuvvetli olmalıydı aşk. Ölüm geldiğinde bile, ölüm iki taraftan birini aldığında bile tüm tanrılar adına inanılmış tüm dinler adına yemin edilmeliydi bitmeyeceğine...


Aşk bundan ibaretti tasvirlerimde.. 

8 Ekim 2014 Çarşamba

Gökkuşağı




Hiç birşeyden keyif almayan sürekli somurtgan insanlar vardır etrafımızda. Onlara 
merakla bakmışımdır hep. Nasıl olurda birşeylerden keyif almazlar? 
İnsana kapsamlı bir hayal dünyası verilmişken neden bunu kullanmazlar.
 Neden karamsarlık dışına çıkmazlar hiç bir zaman.
Evet sanırım onlardan biri oluyorum. Hayal dünyam çöküyor bazen.
 Bugün sonkez mi kullandım onu. Yoksa devamı gelicek mi?
Otobuste gelirken Yann Tiersen'in La Valse d'Amelia parçasını dinlerken özgürdüm.
Kanatlarım yoktu ama gördüğüm uçsuz bucaksız gökyüzünde salınıyordum adeta. 
Gözlerimi kapattığımda bir kuş imsali oradan oraya uçuyor yeryüzüne bakıyordum
. Gökkuşağı bana ayak uyduruyordu. 
Renkleriyle sarmalıyordu beni.  
Etrafımda kocaman bir yörük oluşturmuş beni yönlendiriyolardı.
 Eh tabi kelebeklerin güvercinlerin benimle ettikleri gökyüzü dansına ne demeli. 
Denizde yüzüyormuş gibi sonsuz gökyüzünde bir oraya bir oraya uçuyordum.
 Kanatlarım yoktu ama gökkuşağının her bir rengi kalbimin en ücra köşelerinden tutunmuş
beni sallıyorlardı gökyüzünde .
Bunu hissediyordum.
 Kalbimden tutan kuşak renkleri yanımda uçuşan kelebekler ile bire bir sıralanıyordu. 
 Yüzümü yeryüzüne çevirdiğimde bir kızın otobüs penceresinden bana baktığını görüyordum. Bakışlarıyla takip ediyor bana el sallıyordu ruhuyla.
 Acı öfke olmayan hırs mutluluk klavuzu hepsi o gözlerdeydi.
 Kaçmak istedim o yüzden. Uçtum uçabildiğim kadar.
 Hayır yüzdüm gökyüzü denizinde
Hemde saatlerce. Ne kadar uzağa gitmem gerekiyorsa gittim.
 Tekrar o bedendeydim.
 Neden gidemiyordu hayalgücüm öteye toplayamıyordum bile kelimeleri daha düzgün.
 Çalan o çalgının ne olduğunu bilmesemde gidemediğim hayal dünyamın
kapılarını açıyordu bana duyduğum ses.
 Hem huzur verici hem de öfkelendirici. 
Uçuşum sona ermişti. 
Dünya düzenine oturuyordu. 
Belki hayal dünyamda istediğim kadar uçamasamda kelimelerin ötesine geçmeyi arzuluyorum. 
Dans ettiğim her bir sözcüğe kocaman değerler bindirdiğimde Uzaklara kadar götürebilecekler 
beni kimsenin olmadığı dünyalara habersizce taşıyacaklar..

6 Ekim 2014 Pazartesi

Kaybolmuş Dünyalar

Yaşadığımız evrende, etrafımızda bin türlü insanlar bulunuyordu.Kimileri ailemiz kimileri arkadaşımız olduğunu söyleyen insanlar. Kaybolmuş her bir ruhun ait olduğu bir beden vardı. Kaybolmuş dediğime bakmayın yeri belli kimliği belli lâkin amacı asla belli olmayan ruhlar. Benim ruhum asla bir düzende olmadı. Kanayan kocaman bir yara sürekli ateş alan bir ruh gibi paramparça oluyordum. Etrafımdakileri insanlardan muhtac olduğum sevgiyi gördükce daha da çok güveniyordum. Gördüğüm her sevginin bir gün sahte olduğunu görsemde her seferinde birkez daha kapılıyordum. her seferinde birkez daha uzanıyordum o ellere. Tutusunlar beni diye birkez daha sarılıyordum. Hep temiz bir kalbim olduğunu söylerlerdi. bunu hissederek yaşadım lâkin yakın zamanlarda sanki kirleniyordu bu kalp. Kullanılmayan bir kap ve pas tutmaya başlamış gibi. Uzaklarda bir yerde belki beni gerçekten seven birileri vardı. Real hayatın sıkıntılarından kaçar gibi sığınıyordum sanal sessizliğe levh-i kalemde yazılmış olan şeyler evrah-ı ezelde yolundaydı her daim. Yaşım daha 18di ama gördüklerim yaşadıklarım beni 70 yaşında tonton bir nine hissine sürüklüyordu. Kocaman bir yanım eksikti. Hiç bir zaman tamamlanmayacak olan yanımı sahte sevgilerle doldurmaya çalışıyordum. Ruhum kayıptı belki ama kalbim sanki hiç olmamıştı. Etrafıma bakıyor insanların çektiği acılardan kendime bir pay çıkatrıyorudm. Ya benim ki de böyle olsaydı? Daha kötüleride var diyerek avunuyordum. Evet daha kötüleri de var. Ama ya daha iyileri? Daha iyileri ne olucak. Neden onlara bakıp böyle olamıyorum demiyorum. Neden daha kötüleride var diyip teselli etmeye çalışıyorum kendimi. Daha kötülerinin olması acımı dindirmiyorki. Hep derler ki bir insanın yüzü güzel olacağına kaderi güzel olsun. Benim güzel olan yönüm hangisiydi? En çok bu zorluyordu ya beni. Hep sustum anlatacaklarımı dile getiremediğim için sustum ve izledim. İnsanlar neler diyordu öyle. Neler anlatıyordu. En ufak sorunu kocaman bir şekilde anlatıyorlardı. Sanki hayatlarındaki en önemli insanı kaybetmiş gbi bir yanları yarım kalmış diğer yanıda hiç tamamlanmamış hayata sıfır başlayan bir kalp gibi gösteriyolardı kendini. Halbuki hiç biri öyle değildi. Hepsi tamdı.  Beynimde dönüp dolaşan 10 bin kelimenin içinden toplayıp 10 kelime yazamıyorum. Sanırım benden bu kadar. Saman ateşi gibi sönen öfkem ve kinim hayatımın en berbat şeyi ve bana noktayı koydurtan en büyük etken.

3 Ekim 2014 Cuma

Yıldızlar

Gökyüzünde ki her bir yıldızlar diyorum. Nereye gidersek gidelim hep bizimleler gibi.
 Biz öyle zannetsekte bizi takip ediyor. 
 Ya geçmişimiz? 
Onunda hep beni takip ettiğini biliyorum. 
Ya oda anımsadıklarımdan biriyse.
Gözümü her çeviriğimde ayrı bir anı ile karşılaşıyordum.
 Kalbim yerinden sökülecek kadar acısada
bu anıları görmek mutlulukta veriyordu doğrusu. 
Anılar olmasa yaşamanın bir anlamı varmıydı? Ünli bir tarihcinin sözleri ;
 Geçmişi olmayan bir insanın geleceği olmaz..
 Ne kadar güzel ve zorunlu bir laf.Özlemek istemiyordum.
 Anılarınbu kadar çok canımı yakması. 
İmkansız der geçerdim eskiden. 
Yaptığım anı kutusuda bir işe yaramıyordu artık
Bayramları bu yüzden hiç sevmiyordum ya işte. Eskileri hatırlatıyordu sürekli. 
Yeni bir hayat için bambaska bir şehire gitsemde anılarımla yüzleşiyordum
. Yarın bayram. Benim kalbim eksik. Bayramları hep üzgün mutsuz
geçirmeye alıştım gibi. Yaşadığım her bir üzüntünün bir sebebi olsada anıların sebebi neydi? 
İnsan neden mutluanılarını hatırladığında mutsuz olurdu. 
Melody Day'ın Magic Castle şarkısını dinlerken bir yandan yolu seyrediyordum
Yıldızların arkasına saklanan bulutları. 
Beyaz ve temiz oldukları için karanlıkta bile gözükebiliyorlardı.
Küçükken en güzel hayalim bulutların üzerinde yürümekti. 
Rüyalarımı hep öyle görürdüm çünkü. Ama görünmek istemezdim
En eşsiz derinliklerim rüyalarım kurtarıcım yaralarımı unutturan kaçış noktam..
 En sevdiğim perde..
İzlemek tüm dünyayı eşsiz rüyalarda.
 Büyüdükce yokluğunu hissettiğim insan yüzünden daha da çok hırçınlaşıyordum
Kalbim daha da çok ağırlaşıyordu sanki. Gözlerim daha bir derinleşiyordu hislerimden.
 Kimsenin olmadığı bir yerde
sessz sakin yaşayıp 'yeni' en sevdiğim şarkı olan Magic Castle dinlemek istiyordum.
 Çünkü bana aslındaolmak istediğim duyguları yaşatıyordu o parça. 
Sessizlik kendimi bulmayı öğretiyordu. Yolumu bulamasamda 
gözlerimi kapattığımda kayboluyordum en güçlü hayallerimde. 
Kimsenin olmadığı bir yaşam hayal ediyorum.
 Sabretmek istiyordum.
 Ama olmuyordu. 
Yorgunum artık öyle çok acı çektim ki baska bir acı istemiyorum.
 Herkesten uzak yaşamak istiyorum.
 Yalnızlıktan şikayet ederken aslında yalnız kalmak istiyorum.

Sanırım huzuru bulmuştum kısa bir süre olsada. 'MeLody Day- Magic Castle'